Yeraltı Edebiyatı ile tanışmam Betty Blue ile oldu, çok keyif aldım kitaptan.
Bence okunmalı.
Uzun zaman oldu okuyalı ve o zamandan beri başka yeraltı edebiyatından kitap okumamıştım. Chuck Palahniuk'un Dövüş Kulübü'nü izledik ve beğendik hepbirlikte ..
Başka da bir fikrim yoktu yeraltı edebiyatıyla ilgili..
Nedir ki yeraltı edebiyatı diye arama yaptığımda google da, Özgür Ansiklopedi bana şunu söyledi,
"Sert, aykırı, eleştirel, çoğunlukla gerçekle hayalin ince çizgisinde varolmaya çalışan yeraltı edebiyatı; alkolizmin, cinselliğin, sıradışılığın, küfrün dışa vurumudur."
Budur işte dedim!
Bir yılı aşkın süredir, çok başka acılar çektiğim için, hayatın ta kendisini sorgulamak zorunda olduğum için 9 ay önce melek olan canımdan çok sevdiğim annemin hayatta kalmasını başarmaya çalışırken kitap okuma ihtiyacı duymamıştım..
Canım çok yanıyordu. Hala çok yanıyor..
Doğru düzgün birşeyler okuma gereği duyuyorum.. Beynim özledi okumayı..
Ve daha bir sürü neden..
Hemen yeraltı edebiyatına geri dönmek istiyorum yoksa kendimi de toparlayamayacağım.
Bugün satın aldığım, okumak için sabırsızlandığım kitabı paylaşmak istiyorum seninle,
Chuck Palahniuk - Görünmez Canavarlar
Dövüş Kulubünün doğmasına neden olan kitap budur. Chuck Palahniuk'un ilk romanı Görünmez Canavarlar yayın evleri tarafından kabul edilmeyince, yazar çok sinirlenip Dövüş Kulubünü yazmış.
‘dünyadaki en sıkıcı şey” diyor brandy, ‘çıplaklıktır’,
en sıkıcı ikinci şey ise, dürüstlüktür.
dünyadaki en sıkıcı üçüncü şey, pişmanlıklarla dolu boktan geçmişinizdir.’
Chuck Palahniuk, kitaptaki kahramanın yaşadığı, bir çeşit kimlik krizini, etkili ve başarılı bir şekilde anlatarak aile ve toplumda varolan genel geçer davranış kalıplarının altında yatan gerçekliği evirip çeviriyor. Her Palahniuk kitabında olduğu gibi bu kitapta da kahramanlarımız ülkeyi boydan boya geziyor. Alıştığımız Chuck tarzındaki bir başka olmazsa olmazımız ansiklopedik bilgilere diğer kitaplarına nazaran daha az yer verilse de yazarın rahatsız edici derecede gerçek ve arsız tavrını net olarak hissedebiliyorsunuz. Bolca flashback ve inanamayacağız mükemmelikte sürpriz bir son bekliyorsanız, bu kitap beklentilerinizi fazlasıyla karşılayacak.
Konusuna gelince; genç ve güzel manken Shannon mutlu olmak için her şeye sahiptir; parlak bir kariyer, kitlelerin ilgisi, yakışıklı bir sevgili ve yakın bir dost. Ancak geçirdiği bir kaza yüzünün yarısını yok ettiğinde, görünmez bir canavara dönüşür. Güzel olamıyorsam, ben de görünmez olurum der. Hastanede tanıştığı, ameliyatla kadın olmaya hazırlanan transeksüel Brandy Alexander, ona geleceğini yaratabilmek için geçmişini silmesi gerektiğini, gerçek keşiflerin hep kaostan çıktığını öğretir. Brandy güzelliğin standarlara göre biçimselleştiğini o kadar güzel anlatır ki, Palahniuk’un kitabı yazma aşamasında bolca okuduğu kadın dergilerini sayfa sayfa çevirmiş gibi olursunuz. Shannon, ‘görünmezliğin’ tadını çıkarmaya çalıştığı bu süreçte, Brandy Alexander’la ve kendisini aldatan sevgilisi Manus’la bir intikam yolculuğuna çıkar. Kişisel ve toplumsal arızaların kol gezdiği, çağdaş bir çorak ülkede çıkılan bu yolculukla üçünün isimleri, kimlikleri ve geçmişleri her şehirde değişirken, okur da görüntüye, yüzeyselliğe odaklanmış bir dünyada aile, sevgili, arkadaş konumundaki insanlarla ilişkilerin sığlığına tanık olur.
Okudukça yorumlarımı paylaşacağım seninle,
Fiziksel görünüm, fiziksel tatminler ve sadece fiziksel olarak sahip olduklarımız... Maneviyatın hiçlikle bile kıyaslanmadığı hayatlar... The things you own end up owning you
YanıtlaSil